Bazı şeyleri anlamakta zorluk çekiyorum. Mesela insanlar birbirleri için özel olabilirler. Her anlamda düşünebiliriz bunu. İki kişi dost, arkadaş, yar, yâren olabilirler. Birbirlerini çok sevebilir ve pek çok şeyi paylaşabilirler. Statü hangisi olursa olsun (dost, arkadaş, yar, yâren gibi), uzun süre birbirlerine arka taşı görevi görebilirler. Biri üzüldüğünde diğeri onu teselli etmeye çalışır. Biri sevinince hemen muhatabını arar ve bu sevinci onunla paylaşır. Aramaya müsait bir durum yoksa o an için, hemen düşünür “keşke bunu o da duysaydı, benimle birlikte o da sevinebilseydi” diye. Yani müspet ve menfi her tür duyguyu birlikte yaşarlar ya da birlikte yaşamak isterler.
Aradan zaman geçer. Köprülerin altından çok sular akar. Geçen zamanla birlikte bazı şeyler değişmektedir. Belki artık beklentiler, sevilenler, hoşlanılmayanlar değişmiştir. Olabilir. Lâkin bu muhatap olmaya, birbirini sevmeye engel değildir. Fakat taraflardan birisi, bu
durumdan ötürü aradaki bağı koparmak ve görüşmeyi sonlandırmak isteyebilir. Ya da ortada hiçbir sebep yokken, etkilendiği bir insandan dolayı, bunca yıllık yaşanmışlığı bir kalemde yok sayabilir. Böyle bir durumda kararı alana saygı duymaktan başka bir şey gelmez insanın elinden. Lâkin her ne olursa olsun, bence en kötü insan bile bir vedayı hak eder. Bu bir görgü kuralıdır. Bu insanlığın bir gereğidir. Düşünün bir kere. Bir arkadaşınız var çok şey paylaştığınız. Bir gün, artık sizinle görüşmeme kararı alıyor ya da birileri ona bu kararı aldırıyor. Ve o günden sonra sizinle irtibatını sağlayan tüm yolları kapatıyor. Siz endişeleniyorsunuz.
Ondan asla böyle bir şeyi beklemediğiniz için, gitmiş olabileceğini aklınızın ucundan bile geçirmiyorsunuz. Sonra bin bir türlü menfi düşünce istila ediyor zihninizi. “Başına bir şey mi geldi?”, “Kaza geçirip bilinçsizce yoğun bakımda mı yatıyor?” vs. vs… Ve muhatabınıza ulaşabilmek için her yolu deniyor, haftalarca ondan bir haber çıkmasını bekliyorsunuz. Ama nafile. Neticede bir gün, onun size bir haber verme lütfunda bulunmadan gittiğini ayan beyan anlıyorsunuz. Ya da seviyorsunuz bir insanı. Durumu izah edip müspet ya da menfi bir cevap istiyorsunuz. Ve yine cevapsız kalıyor, yine günlerce bekliyorsunuz. Bu örnekler her durum için çoğaltılabilir. Peki ya sonra? Sonra artık herkese şüphe ile bakmaya başlıyor, kimseye şöyle can-ı gönülden güven duyamıyorsunuz.
Bunca şeyi yaşamışsa bir insan, hep habersiz terk edilişlere maruz kalmışsa, hep birine değer verdiyse ama kimse onun değerinin farkına varmamışsa; artık sevmemekte, güvenmemekte suçlu mudur sizce? Siz siz olun, sakın kimseden habersiz gitmeyin. Geride kalması çok zor oluyor sonra.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.